Sunday 29 June 2008

PKK Sempatizanlığı



Ekşi Sözlük'te
bitmeyen trendlerden biridir PKK (pee-kaa-kaa) sempatizanlığı ithamı. Birisi Türk milliyetçiliğini Kürt sorunu açısından mı eleştiriyor?

sempatizaaan!

Kendini bilmezin teki PKK ile olan çatışmalarda insanların öldüğü gerçeğine dikkat mi çekiyor?

sempatizaaan!

Bir hayvanın evladı PKK'lıların çoğunun ideolojik anlamda TSK'nın çoğu kadar tabansız olduğunu, indoktrine edildiğini ve durumu en az TSK'lı erler kadar dar algıladığını mı ima ediyor?

sempatizaaan!

Godoşun önde gideni ölen PKK'lıların insan olduğunu, analarının da herhangi bir ana olduğunu mu iddia ediyor?

sempatizaaan!

Ne gerizekalı adamlarmışsınız be?

Bir kere adam PKK sempatizanı olsa bunu açık eder mi? Bunu açık etmeyerek demokratik söyleme sığınmaz mı? Demokratik söylem (yani "demokrasi demokrasi diye diye çok oluyorlar artık" demeyen güruhun ürettiği söylem) zaten bu tip mücadelelere ve "önce hepsini öldürelim sonra sosyal problemlere eğiliriz" zihniyetine karşıysa siz nasıl anlıyorsunuz insanlar sempatizan mı yoksa demokrat mı?

Kıçınızdan uyduruyor olabilir misiniz mesela?

Birisi düşüncenizin aksini söylerse ona PKK sempatizanı diyerek (bir PKK sempatizanının "kötü bir insan" olduğu için söyleyeceği her şeyin yanlış olacağı önkabulünden yola çıkarak) argüman düşürüyorsunuz. Toplam bir sayfa etmeyecek ve açıkça sempatizanlık içeremeyecek (gerek sözlük kurallarından gerekse de TCK'nın ilgili maddelerinden dolayı) yazılarını okuduğunuz bir insana PKK sempatizanı demek nedir?

Söyleyeyim.

Büyük ihtimalle suçtur. İftira suçunu teşkil eder.

Büyüyün be. Çocuk gibi ne bu böyle.

Latife Tekin Olayı

Uzun süredir ara verdiğim (daha doğrusu unuttuğum) blog'uma ekşi sözlük'ten aldığım bir beraberlik çağrısı nedeniyle geri dönüyorum. Umuyorum bu sefer daha devamlı bir şekilde yazabilirim.


Nedir bu Latife Tekin olayı? Efendim Karabük Kültür, Sanat ve Sanayi Festivali'nde yazar Latife Tekin, AKP'nin nükleer enerji ısrarını eleştirerek bu politikaları "aşağılık" olarak nitelendiriyor. Bu duruma kızan Sahibinin Sesi marka Karabük Belediye Başkanı (AKP) Hüseyin Erer de "sen böyle konuşamazsın" minvalinde bir şeyler söylüyor. Tabi ki kifayetsiz. Olayın bu aşama ve sonrası Tekin'in ağzından şöyle anlatılmış:

Belediye Başkanı kalktı "Sen bu şekilde burada konuşamazsın, sen benim paramla buraya geliyorsun" dedi. Ben de, "senin paranla değil kendi paramla buraya geldim" dedim. Sus, dedi bana... Ben bu ülkenin tanınmış bir yazarıyım. Yazarlar ülkelerinin halklarının vicdanıdır dedim. Bu arada yerinden kalkan başkan, galiba polis kamerasıydı onu kapattırdı. Sonra da mikrofonu da kestirtti... Sonra da hadi şimdi konuş diye çıkıştı. Hakaret etti bir yerde... Polis araya girince muhtemel bir itiş kakış olayı da olmadı. Mikrofon kapatılınca yapacak bir şey yoktu... Ben kürsüden indim. Daha sonra diğer arkadaşlar kısa konuşmalar yaptılar, Karabük'ten ayrıldık. Bu arada ortamın gerginleşmesini fırsat bilen bazı kişiler yazar Onur Caymaz'a 'boynunuzu kırarım' diyerek tehdit ettiler...

Kaynak: Bianet


Esas mevzuya bir cümleliğine dönmek gerekirse, işte bu olay sebebiyledir ki blog ortamlarına dönüş yapmaya ikna edildim (sözlük'ten lula lilian'a ve bloguna teşekkür ediyorum beni bu şekilde gaza getirdiği için). Zira Latife Tekin'in yanında olmamak, ona destek çıkmamak mümkün değil gibi.

Birçok kişiyi rahatsız eden bir tavır bu. AKP'de sık sık rastladığımız bir tavır. Kendisini destekleyen çağrılara ve bildirilere ne kesimden gelirse gelsin kucak açan AKP, kendisine yönelik eleştirileri usülden bozmak gibi bir sevdaya sahip. "Burası siyaset yeri değil", "bunu söylemek size düşmez", "benim paramla geçinip beni eleştiremezsiniz" tadı inciler, bu anlamda standartlaşmak üzere. AKP'nin kendine ne kadar zarar verdiği doğrudan umrumda değil açıkçası, öte yandan ikilik sistemde çalışan Türkiye politik aklı, AKP'ye alternatif olarak gördüğü (ya da AKP'yi alternatif olarak gördüğü diyelim) tarafı seçerse yandık. Sol gösterip sağ vuran, bir eli silahta bir eli Nutuk'ta, fikir dediğin şeyin ancak Kemalizm'le bağdaştırılabilen düşüncelerin senteziyse kabul edilebilir olduğu izlenimine sahip, bir kısmı yargının üzerinde, bir kısmı yargının içerisinde, bir kısmı gizli örgütlenmelerde, kalanları ise bu saydıklarıma bilmeden veya bunda bir sakınca görmeden fayda sağlayan iyi niyetli kimseler.

Haliyle AKP şu şekilde devam ettiği sürece, bizleri, başladığımız noktaya eskisinden daha beter bir şekilde hapsedebilir. Her türlü demokratik çabanın oldukça hatalı bir şekilde AKP'ye atfedildiği bir zamanda, bu fikirlerle AKP'nin ayrışması toplum nezdinde netleşmeden önce, AKP'nin "vatan haini" ve "tahammülsüz" olması veya böyle etiketlenmesi, hepimizin felaketi olabilir. Zira artık şeffaf silahlı kuvvetler isteyen, eşitlik isteyen, demokratik değerlere sahip çıkılmasını isteyen, insan haklarına saygı için didinen kişiler AKP'nin yaptığını yapan "vatan haini" ve "tahammülsüz" kişiler olarak addedilecektir.

Bu bağlamda AKP'ye bir görev düşmez. Zira kendilerini oldukları gibi temsil ediyorlar (tabanları daha çeşitli olsa da). Öte yandan gerek liberal demokratların, gerekse sosyal demokratların fikirlerinin AKP'den değil politik düşünceden gelen, kendilerine ait fikirler olduğunu kamuoyu nezdinde kesinleştirmeleri gerekir. Buna bağlı olarak da beraberce ve/veya ayrı ayrı örgütlenmeleri gerekir.

ÖDP'nin bölünmesi bu bağlamda ilgiyle takip edilmeli. Zira ÖDP bölünse de asgari müşterekte buluşacak nice demokrat var. Bakalım elle tutulabilir bir şey elde edebilecek miyiz.

Tuesday 19 June 2007

Yunan Milliyetçiliği

Ortalama Yunan milliyetçiliği bizimkinden daha yaygın ve kuvvetli imiş. Manyak insanlar Eurovision'a bayrağa sarınarak gelip akabinde de Türkiye'yi yuhaladılar uluslararası bir öğreci ortamında, herkesi gerdiler.

Öte yandan yine de anlaşabildiğim Yunanlar çok kral insanlar, o bakımdan Yunanistan'ı da kafamda "denyolar/kral adamlar" şeklinde bölüyorum an itibariyle.

Ha bir de bizim dışımızda tüm dünya Atatürk'e Kemal diyor, bir köşede bulunsun bu bilgi de.

İngiltere'de Küreselleşme

İngiltere'deki insanların da küreselleşmenin ekonomik götürülerinden şikayet ettikleri enteresan bir gerçekmiş. Misal tekstil, madencilik, seri üretim (araba, ütü falan) gibi eskiden çok mühim sektörleri sıfırlanmış zira bu sektörleri yurtdışına kaydırmanın daha ucuz olduğu sonucuna varılmış. Haliyle bir sürü kişi işinden de olmuş. İnsanlar "İngiltere'deki en büyük şirketler, en geniş sermayeler yabancıların" diye hayıflanır olmuşlar. Buraya kadar alıştığımız tablo.

Enteresan olan, İngiltere'nin bu işten karlı çıktığı gerçeği. Yani yatırımcıları Londra'ya çekerek merkezlerini Londra'ya kaydırmalarını sağlamış devlet, bu şekilde de şirketlerin başarılarının kaymağını yiyebiliyor. Çıkan paradan daha fazlası giriyor ülkeye. Dahası, bir şekilde nitelikli olan işçiler yeni ekonomik sistemde yerlerini bulmakta çok sıkıntı çekmemiş gibi görünüyor. Mağdur olanlar ise niteliksiz işçiler.

Türkiye'de aynı durumdan söz edemeyiz tabi ki, öte yandan küreselleşmeye karşı bellenen genel-geçer argümanların tarumar edilmesi ve boş korkuları açık etmesi açısından güzel bir örnekmiş bu İngiltere örneği.

Küreselleşmenin bir seçenek değil netice, zararlarının ise bir netice değil seçenek olduğunu düşünen kişileri yanaklarından öpüyor, şahsımla vayn ve dayn etmeye davet ediyorum.

Sunday 3 June 2007

Bir Alıntı

"Otoritenin niye sınırlandırılması gerektiğini anlayamamış bünyelerle benim dahi işim olamaz."

Adolf Hitler, 1932, Habur Sınır Kapısı

Thursday 31 May 2007

Kuzey Irak'a Müdahale

Son dönemlerde çok konuşulduğunu gözlemlediğim bir konu da Kuzey Irak'a müdahale. Haklı sebepler olduğu öne sürülüyor, buna mani olmaya çalışanların art niyetli olduğu iddia ediliyor vesaire. Haliyle bu konuya eğilmesem olmaz.

Evvela konunun spesifik halinden bahsetmek gerekiyor sanırsam. Türkiye daha önce Kuzey Irak'a sayısız kereler girmiş, sayısız operasyonlarda bulunmuştur. Aynı dönemde yüzlerce kişilik gruplar halinde anarşi (hem de iyi olmayan versiyonu) ile dolu Kuzey Irak'ta fink atmakta olan PKK'lılarla çarpışılmış, sayısız PKK'lı ölü ele geçirilmişti. O günler PKK'nın en güçlü dönemiydi, eşek yüküyle para harcıyorduk PKK ile savaşacağız diye. Sayısız kişi ölüyordu her iki taraftan da.

Şimdi aynı çözüm öneriliyor. Kim bilir kaçıncı kez. Peki daha önce hedefe ulaşamamış bir planın (ki şu anki planın ilan edilen hedefinin PKK'yı zayıflatmak değil bitirmek olduğunu hatırlatmakta fayda var) şu anda hedefe ulaşacağına dair ne gibi bir belirti var? Kuzey Irak'ta en fazla 5'li gruplar halinde gezen PKK'yı ne şekilde bitirecek oraya giden ordu, haydi bitirebilir diyelim bu ne kadar sürecek, o esnada neler olacak belli değil.

Hiç önemsemediğimiz bir gerçek de Kuzey Irak'ın artık eski Kuzey Irak olmadığı. Artık oraya egemen bir devlet var. Bu demek oluyor ki oraya girdiğimizde başkasının egemenlik alanına giriyoruz. Ermenistan'ın operasyon yapmak için Van'a bir girip çıkıvermesi gibi bir şey bu. Oradaki yönetim de haliyle bu durumu mutlulukla kucaklamıyor. Hatta kendince tehditlerde bulunuyor. Bunu duyan yurdum insanı da "nasıl tehdit eder bizi, o zaman yapalım" gibi mahalle kavgası mentalitesine teslim oluyor.

Bir düşünün, orada olacaklardan da bağımsız düşünün, K. Irak'a böyle geniş çaplı bir operasyon çerçevesinde girmemiz sonucunda Türkiye'nin uluslararası imajına neler olur diye. Tabi birileri çıkacak "aman imaj için memleketi satıyorlar" falan diyecek, lakin bir ülkenin tanınması, saygı görmesi, hatta egemenliğine saygı duyulması böyle şeylere bakıyor. Kendi içindeki çarpık mantıktan sapmadı diye kimseye madalya vermiyorlar. Egemenliğini sadece askeri şekilde elde ettiğini sanan bir milletin evlatları olarak tek bildiğimiz "saldıralım/saldırıya hazırlanalım" durumları arasında gidip gelmek olmuş. Bunu biz biliyoruz, diğer ülkeler de biliyor ve bakıyorlar bir değişiklik olacak mı diye. Olmaması için elden geleni yapıyoruz maşallah.

Son olarak AB'nin PKK mevzuundaki tutumuna biraz değineceğim. AB, PKK'nın terörist kimliğini tanımakta çok gecikmiş, ondan önce ve akabinde PKK ile oldukça yakın ilişkiler içerisinde olmuştur zaman zaman. Öte yandan bizim PKK'yı o bölgede ortaya "çıkıveren" bir örgüt olarak görmemizden kelli, bunu Türkiye'ye karşı bir şey olarak algıladık hep. Kim bilir belki bazıları öyleydi, öte yandan böyle bir genelleme çok aptalca. Zira PKK'nın ortaya çıkış sebepleri var, Diyarbakır Cezaevi gerçeği var, 30'larda Kürtler'in kırılması hadisesi var. Kürtler'le hiçbir sorun yokmuş da terör örgütü kuruluvermiş demek ancak kötü bir yalandır. Zira kimse sebebi yokken dağa çıkıp eşkiya hayatı yaşamaya başlamaz, o haliyle düzenli bir orduyla çarpışmaz. Burada PKK'nın haklı olduğu değil bahsim, sadece haklı bir tepkiden doğmuş olduğu. Yöntemini tasvip etmenin bir yolu yok; öte yandan yöntemlerle sebepleri karıştırmayalım.

AB'nin PKK ile diyaloğu da Türkiye'de Kürtler'i temsil eden bir muhatap olmamasından kaynaklanıyor biraz da. Yani Kürtler en basitinden dağlar kadar insan hakları ihlaline uğradılar, AB de bunlarla ilgileniyor haliyle. E ama kiminle konuşacaksın, bir temsilci yok. Buna tepki olarak kurulmuş bir örgüt var, o da PKK. Haliyle onunla konuşuyorlar. Meclise girmemeleri için dünyada görülmemiş barajlar kuran, sonra neredeyse kendisi bile barajı aşıp meclise giremediği için sızlanan bir ideolojinin neticesidir bu. DTP tarafından desteklendiği için Baskın Oran'ı PKK yanlısı yapacak kadar cahil zatların iyi niyetli çabalarının ürünüdür.

IRA ile diyaloğu geçtim, İngilizler'den kopan Kuzey İrlanda'yı bünyesine alan bir AB'dir bahsettiğimiz bu arada, o yüzden "ancak Türkler'e işliyor bunlar" mızmızlığından da vazgeçelim. AB'nin keyfi hareket ettiği zamanlar olduğu muhakkak, öte yandan AB içerisinde de buna bir tepki var, o yüzden sınırlı bir keyfilik sözkonusu ancak.

İşbu durumda, yapılabilecek en iyi şeyin K. Irak yönetiminin PKK'ya olan desteğini ifşa etmektir. "Arayan bulur" gibi bir itiraz kabul edilemez, hem davanı savunmayacaksın hem de mağdur ayağına yatacaksın diye bir şey yok. Madem sınırındaki komşun senin topraklarında terörist saldırılar düzenleyen bir örgüte yardım ve yataklık ediyor, bunu dünya kamuoyuna ispatla, dırdır et, insan hakları komünitesine bunu duyur. Diasporanı kullan. Ha eğer bunu yapmıyorsan ya da yapabilecek kanıdın yoksa zaten dünden bitmiş senin davan, otur oya falan işle.

Wednesday 30 May 2007

Bir Alıntı

"Benden önce yaşayanların yaptıklarından kendime pay çıkartacak kadar düşmedim daha Ceyn!"
Tarzan, 1990'da Hilton'un rufundaki bir davette milliyetçilik ithamlarını değerlendiriyor