Wednesday, 30 May 2007

Cumhuriyet Mitingleri

Bu mitingler herhalde benim kısa ömrümdeki en büyük tantanayı yarattı. Bunu yaratmaması gerekirdi manasında söylemiyorum, öte yandan yaratılan tantananın niteliği, etkileri, etkileyenleri sanki birbirinden en iyi ihtimalle habersiz, bir ihtimal duyarsız ve en kötü ihtimalle haberdar gibi. Şimdi burada ne demeye çalıştım?

Evvela bu mitinglerin katılımcılarını doğrudan "ulusalcı", "laikçi" (ki dikkat ediniz, laik ile laikçi ayrı kavramlardır kafamda, hangisinin laisiteyle alakalı olduğunu bulmayı okurlarıma bırakıyorum - ehm), "islamcı" olarak nitele(ye)meyeceğimi belirtmem gerekir. Haysiyetsizsen bile aklın mantığın varsa bunu yapmazsın. Zira oraya gidip aradığını bulan/bulamayan birçok kişi oldu, birçok kişi ve grup düşüncelerini söyledi, hatta bağırdı, tepindi. Neg'zel.

Duruma önce iyi yönden bakalım.

Türkiye halkları devlete karşı uzunca zamandır başarıyla sürdürdükleri "dürttün mü köşeye yuvarlanan eceli gelmiş eşek dinamizmi"ni üzerinden atmayı başarmıştır bu mitingler esnasında ve ertesinde (tabi burada kürtler'i ayrı tutuyorum, kendileri terör örgütü kurmaya kadar gitmişlerdir, fakat bunun hakkındaki yorumlarımı sonraya saklıyorum). İnsanlar sesleri olduğunu fark ettiler, kendileri gibi olan (veya karşılıklı bir şekilde kendileri gibi olduğunu düşündükleri) insanların farkına vardılar. Kitlelerin devlete karşı etkisini sınadılar. Muhteşem.

Şimdi gelelim kötü yöne.

Bu dinamizm elimizde patlamaya çok müsait bir dinamizmdir bana göre. Evvela mitingi düzenleyenlerin açıkça ve alenen ulusalcı davaya olan bağlılıkları ortadadır. Eğer bu insanların düzenlediği bir mitinge 100 milyon kişi gelirse (şimdi o münakaşaya hiç giremeyeceğim) o 100 milyon kişi ne düşünürse düşünsün, güçlenen fikirlerden biri organizatörlerin fikirleri olacaktır. Herhangi bir an mesela Cumhuriyet Gazetesi "işte halkı çağırdık sokaklara döküldüler, halk arkamızda" diyebilecektir. Benim miting öncesi konuştuğum (ve mitinge giden) kişilerin çoğu ise ulusalcı değildi. Ulusalcı çıkanlarla durumlarını öğrenmeme müteakip konuşmadım pek.

Ulusalcılığın gördüğüm en tehlikeli özelliklerinden biri totolojisinin sağlamlığı. Motto şu: "Millet bizim arkamızda, sen bizim arkamızda değilsen sen milletten değilsin ve (dolayısıyla) hainsin". Buna karşı kim ne diyebilir ki? Aynı mantık alışılagelmiş milliyetçilik doktrinlerimizde de mevcut; fakat böyle bir şeyi oluşurken izlemek çok dehşet verici.

Bu küçük sapmadan sonra konuya dönüyorum; diyordum ki mitingde farklı farklı insanlar vardı. Kimileri askeri müdahaleye karşıyken kimisi açıkça "laik ordu göreve" dakikaları yaşattı insanlara. Bu insanların daha önce ordunun göreve gelip ne sikime derman olduğunu, bugün "laikçi" bekçimiz kesilen kendilerinin bizzat türbanın "modernize başörtüsü" olarak Türkiye'ye gelmesine aracı olduklarını, Kenan Paşa'nın (ünvan itibariyle değil paşalığı da neyse) sağda solda "din elden gidiyor, komünistler dininizi elinizden alacak" diyerek kuran'dan ayetler haykırdığını, yeşil kuşak'ta Amerika'ya tam destek çıktığını bilip bilmediğini, biliyorlarsa nasıl gözardı ettiklerini merak ediyorum. Bugün herhangi bir güç odağının güç uğruna yozlaşması normal addedilirken, askeriyeyi (yani bütün özelliklere ilaveten silahlı, (neredeyse) özerk, dar görüşlü olmak ve sorgulamamak üzere eğitilmiş, ataerkil, hiyerarşik bir kurumu) yozlaşmaktan tartışmasız bir şekilde uzak tutanın ne olduğunu açıklayabilir miyiz? "Atatürk askerdi, demek ki asker Atatürk'tür" gibi gerizekalıca bir mantıkla hareket ederken kimin neyini sorgulayabiliyoruz ki?

Neticede kimse bana 80'lerdeki "komünizme karşı islam" manevrasının bizi tekrar askeri müdahaleye muhtaç bıraktığı mevzusunda yeterli ve geçerli antitez sunabilmiş değil (belki de haysiyetsizliğimden ben analiz edememişimdir). Eğer askeriye fanatizmi karşı fanatizmle söndürmeye çalışıp periyodik olarak başarısız olan bir kurumsa, bunun demokrasiye faydasını nasıl açıklayabiliriz? Yani kendini besleyen anti-demokratik bir kontrol mekanizmasının, kontrol edilmesi gereken problemleri bizzat yumurtlaması akabinde de "işşte geldim burdayım" demesi kimseye bir şey ifade etmiyor mu?

Bu durumda, daha önce haysiyetsizliğimin sonsuz nedenlerinden biri olarak sayılmış "esas problem irtica değil cunta" ifademin nereye dayandığı daha açık olsa gerek. İrticanın bir problem veya tehlike olarak kabul edilmesi doğal, gerekli de. Öte yandan şu anda kimse üniversitedeki türban yasağını kaldırmaya yeltenecek göte sahip değilken, onun yerine keyfine göre cumhurbaşkanı seçilmiyor diye homurdanan bir orduya sahipken, kimi kandırıyoruz "irtica geliyormuş, duydum ben" diye? Muhakkak birilerinin böyle planları vardır, öte yandan göz var nizam var. Tüm dünyanın izlediği anda "ahanda irtica getirdik" denecek, akabinde doğduğundan beri kemalizmi (ki Mustafa Kemal ile isim benzerliğinden ibaret bir ilişkisi vardır) bir din olarak benimsemiş halka "eveeet, artık laik değiliz" denecek, halk "tabi abi lafı mı olur" diyecek. Sonra dönecek orduya "ya seni de mahçup ediyoruz ama bir zahmet oruç tutanları artık açıktan açığa dövdürürsen" diyecek, ordu da "hay hay, ben de ne yapsam da yönetime el koymasam diyordum" diyecek. Vay be. Bize anlatılanlara göre laikliği korumak irticayı getirmekten zormuş 80 yıldır (düşmanın-dinine-)laik ulus devletin yıldızlı pekiyili öğrencisi olan işbu millete.

Bütün bunları kabul etsek bile bir gerçek var ki dağlar taşlar yerinden oynatamıyor: bu ülkede irtica tehlikesi (en azından "büyüklerimizin" izin verdiği sınırların ötesinde) hiç gerçekleşmedi ama cunta tehlikesini şu anda gazetelerde yazan kişiler bundan 10 ve 20 ve 30 sene önce de (geriye dönük ömürleri yettiğince) bu tehlikeleri yazıyorlardı, hepsi (kısmen de olsa) gerçekleşti, toplumu ve medeniyeti geri götürdü. Buna rağmen hala bunda bir motif görememek için çok uğraşıyor olmak gerekiyor herhalde. Ulusalcılar ve milliyetçiler devamlı adam öldürüyor, hepsi münferit. Ankara'da bomba patlıyor, 5 dakika sonra PKK. Bunu PKK'yı savunmak için söylemiyorum, sadece adam öldürdüğü bilinen düşünce akımlarının nasıl önyargılı tartıldığını göstermeye çalışıyorum. Bir tarafta bağlantıları ortada bir mevzu, diğer tarafta değil kabul etmek reddedilmiş bir saldırı (reddedeceksen niye terör saldırısı yaparsın ki) ve olay mahalline akın eden generaller takımı. Bu durum, patlamadan PKK'nın sorumlu olmadığını ispat etmez ama sorumlu olmadığı yönünde bir ipucudur. PKK'ya yönelik tek delilimiz ise bombanın tipi. Sahi, Şemdinli'deki bomba ne tipti hatırlıyor muyuz?

Türkiye'de elitler çarpışıyor; geleneksel elit (kemalist tabir ettiğimiz kesmin kemalizmden çıkar sağlayanı) ve yeni elit (esnaftan gelme "halk" siyaseti, içinde dini de var küfrü de). İki eliti de başımda istemediğim aşikar, ama eğer revaçta olan "kötünün iyisi" mevzubahis olacaksa, en azından statükonun değişmesini ve böylece diğerlerine yer bırakmasını tercih ederim. Ama bugün "ben halk adamıyım" diyen iki gün sonra "küçük halk"ın arasında destekçisi bol akp'yi "temsiliyet" probleminden gayrımeşru kılmaya çalışırsa ben o adamın suratına gülerim. Problem temsiliyet ise senelerce güneydoğuda %50 oy alan DEHAP-HADEP-DTP-HERNEYSE partilerinin temsil ettiği kalabalıkların temsiliyet haklarına ne oldu? Kenan Paşa'm mı yedi onları yoksa? Dahası, temsiliyet hep "azınlığın" ve "fakirin" bir problemi olmamış mıdır? Buradan hareketle, Türkiye'deki elitin veya en azından orta-üst ve okumuş sınıfın "bu insanlar beni temsil etmiyor" şeklindeki (isabetli) önermeleri, geçmişe de bakıldığı takdirde, riyakarlık ve "bu sistem bana yarıyordu, başımda taşralı istemem, memleketi buna bırakamayız" söylemlerine gelip dayanmıyor mu?

Yine yanlış anlaşılmaya mahal vermeyeyim, kalan haysiyetle oynamayayım. Temsiliyet varolan bir problemdir, sadece bu problemin mevcut değerlendirmeleri onu çözmek değil alet etmek niyetindedir. Eğer çözmek isteselerdi bunu yapabilecekleri nice imkanları vardı, fakat bu kural kendilerinin aleyhine çalışmaya başlayana kadar "asimile Kürt"lerden ibaret bir Kürt popülasyonunun içinde "Kürt mü, hiiiiç şikayetçi değil" hayalimize devam etmekten geri kalmadılar.


Yani bu mitinglerin düşündürdükleri arasında birçok doğru problem var. Ama bu problemlerin doğrulukları arasında bu problemleri kendi çıkarı için kullanmaya çalışan güç odaklarını problematize etmekten geri kalamayız. Yani lafın gelişi, aslında kaldık da kalmayın diyorum. Hıı.

No comments: